7 Kasım 2008 Cuma

Mustafa


Uzerine çok tartışılan bu belgesel-kurgu filmi hakkında bir tartışma yazısı daha pek çekilmez herhalde. Zaten söyleneceklerin çoğu söylendi, yazılacaklar yazıldı. Filmin konusu pek önemli bir şahsiyet, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu kişisi ve tekleştirilen efsanevi lideri olunca tartışmaların olmaması kaçınılmazdı. Ben de bu aralar sitemizin sinemaya gitmeye zaman yetiştiremeyen bir üyesi olarak nacizane görüşlermi aktarayım dedim. Yazacaklarım orijinal, diğer yorumlardan aparma yok, benzerlikler olursa bu yazıdan alınmış demektir :) Şaka bi yana, sanatsal yönünden çok siyasi mesajları tartışılan bu filme ben de biraz bu pencereden yaklaşacağım.

Şimdi bu yazıda yeni bir şey yapıp filmdan daha detaylı bahsedeceğim. Daha önce "büyü bozucu" olabilecek noktaları yazmamaya özen gösteriyordum, fakat yazı bir sağır dilsiz yazısına dönüyor o zaman, iyice felsefeye kayıp zırvalarken buluyorum kendimi. Bir; Mustafa'nın abisini filmin başında çakallar yiyiyor. İki Mustafa orta okulda din hocasından yediği dayağı unutamıyor. Üç Mustafa'nın ecnebi bir yavuklusu var. Dört, Mustafa çok yanlız. Beş, günde bir şişe büyük rakı, 3 paket sigara ve 15 fincan kahve içiyor.

Filmin bu önemli noktalarına parmak basmak için yönetmen Can Dündar tam 6 yıl çalışmış. Hatta kendisine daha önce açılmamış genelkurmay arşivleri açılmış. Sanırım Dündar arşivlerde bulduklarını başka bir filme saklıyor ki, bu film Atatürk'ün yaşam hikayesi hakkında hiçbir orjinallik içermiyor (abisini mezarında çakalların yemesi, yabancı bir sevgili, doğu vilayetlerinde evlat edinilen bir çocuk, karanlıktan korkma haricinde). Filme hikayesine hareket katan bu noktalar çoğu zaman Kurtuluş Savaşı sahnesinden ya da cumhuriyetin kuruluş mücadelelerinin olduğu sahnelerden daha fazla işlenmiş. Yani buradan denebilir ki bu film bir tarih belgeseli değildi, Mustafa'yı ete kemiğe büründüren, Atatürk'ü insanlık halleriyle sunan bir filmdi. Filmin kendini burada sınırladığını farz etsem bile, bu amacı da yerine getirdiğini düşünmüyorum. Tarih kitaplarındaki karga kovalama hikayesini başlangıç sahnesi yapan film, Mustafa Kemal Atatürk'ün bilinen yaşam hikayesine yeni sayfalar eklemiyor. (Bu karga kovalama sahnesini Atilla Dorsay övdü, cok güzel geçiş falan diye; teknoloji iyi kullanılmış. E peki daha? Daha başka bir şey istemek hakkımız degil mi Mustafa'dan? Çocukken gözümüzde canlandırdığımız karga kovalayan Mustafa hayallerimizi cok başarılı canlandırığı için teşekkür mü etmeliyiz Dündar'a? Klişe için sağolsun.)

Filmin yaşam hikayesine odaklanarak başarıyla vurguladığı tek tema, Mustafa'nın Atatürk olduktan sonra da hep yanlız olduğu. Belki de bu filmin ismi Yanlız Mustafa olmalıylı. Film bu mesajın doğruluğundan bir an için şüphe duymuyor, seyirciyi ikna konusunda da çok ısrarcı. Belgeselin sınırlarında çıktığı bu noktada kurguya dayanan tüm sahneler, Mustafa'nın ne kadar yanlız olduğunu gösteren sahneler. Tarlada yalnız, okulda yalnız, cephede yalnız, hapiste yalnız, vapurda yalnız, trende yalnız, mecliste yalnız, evde yalnız, içki masasında yalnız, sarayda yalnız, hasta yatağında yalnız. Bu mesajı almayan filmden başka bir şey almıyor. Fakir bi film yani bu açıdan. Filmde hareketliliği sağlayan bu kurgular dışında sanırım bir iki yerde de Sovyetler Birliğinden sinemacıların çektiği Anaranın Ruhu fiminden alıntılar var. Diğer kısımlar güzel müzikler eşliğinde bir slayt show.

Yanlız Atatürk hikayesinin doğru olmadığını, ya da böyle bir Atatürk imajı yaratmanın doğru olmadığını çok kişi ya da kurum iddia etti. Filmi siyasi bulup sponsor olmayan Turkcell hakkında da eleştiriler mail kutularında dolaşıyor. Böyle eleştirilerin populerlik kazanmasında Atatürk'ü lider olarak ideal yansıtılmamasına yönelik duygusal tepkiler etkili oldu herhalde. Filmi kız arkadaşımla beraber izledik. Yüceleştirilen lider figürünün dışında bir Mustafa bekliyorduk. Atatürk'ün içkiciliğiyle çok da problemimiz yok, buna üzülenleri de pek anlamıyoruz. Fakat ete kemiğe bürünen Mustafa'nın yüreğinde taşıdığı tek insani duygu insanı yanlızlık mıdır? Ben emin değilim.

Sınırları zorlamama konusunda her zaman özen göstermiş, hakim söylemin dışına çıkmayıp merkezin populer solumtrak vicdanlı gazetecisi olma rolünü kendine edinen Can Dündar'dan belki de özgün bir film beklemek doğru değil. Yani denebilir ki ne iyi oldu bu filmi çektiği, Atatürk filmlerinin önünü açtı, arşivlere Atatürk belgeseli kazandırdı; işte bu kadar. Dahasını bekleyen filme gitmesin, açsın biraz kitap okusun. Belki tartışmalara katılmak için izlenebilir, ve en nihayetinde az sayıdaki Atatürk filmerinden :)

Not: Mustafa filmi hakkında (biraz felsefi açıdan) farklı bir yazı, TIK ediniz.

Bir de afişte fimin sponsoru TURKCEL olarak görünüyor, ama image search sonuçlarında iyisini bulamadık...

Hiç yorum yok: