28 Temmuz 2009 Salı

IL DIVO


Kimseler yazmaz olunca, aradan geçen zamanda benim de yazasım gelmedi. Neydi efendim, burada internet kamuoyuna malolacak yazıları aksatmadan yazacaktık; ama sanırım iş güç falan derden... Ama film izlemedim değil, sadece yazmaya ara verdim.

Hemen çiziktirip vaz geçmeden post edeyorum.

Filmin künyesi: Yönetmen Paolo Sorrentino, film gösterime 2008'de girmiş bir italyan filmi. Politik biyofrafi, İtalya'daki temizeller davası, çeşitli çevrelerin bizim Ergenekon davası olarak lafını ettiği davanın en güçlü sanıklarından birinin biyografisi film.

1960'lardan 1990'lara kadar uzanan kirli politik savaşlarda ardında yüzlerce cinayet ve yaralı bırakan bir dönemin artık sonlarını ele alıyor film. AB'ye üye, gelişmiş ülkeler klübünde yerini alan İtalya'da, eski soğuk savaş taktiklerini uygulayan kontr-gerilla teşkilatı tasfiye efilmiş (benim yorumum), ve dava 7 dönem üst üste başbakanlık yapmış filmin ana karakterine kadar ulaşmış. Ne diyelim, Türkiye' o kadar şanslı değil en fazla Kemalist koalisyonun tasfiyesi ile uğraşabiliyor. Filmi izlerken acaba Türkiye'de bu Ergenekon davasının filmi gelecekte çekilirse nasıl çekilir diye düşünmeden edemedim. Film biraz da kalıcılık, tarihin yargılaması, geride iz bırakma konularına değinmiş biyografisi işlenen kişi, Italian Prime Minister Giulio Andreotti üzerinden. Nihayetinde Türkiye'de yüzlerce cinayet işlendi, faili meçhullar malum, daha geçen yıl ölen askerlerin sayısı yüzü geçti, acaba bu defterler nasıl temize çekilir, filmi nasıl yapılır... Neyse fazla politika yok, sinema var.

Filmin Kenan Evren'i olan şahsiyet o kadar donuk, içe dönük, insanı vasıflardan uzak canlandırılmış ki, oyuncuya helal olsun, zaten ödülünü de almış. Filmin müzikleri hızını cinayetler sırasında kesmiyor, böylece filmin ana karakterinde işlenen felsefenin üzerinden başka yöne kaymıyor dikkateler. "İhtiyaçlar yaşamı kısaltır" diyor Andreotti filmde. Politik hesapların makyevalist güç ilişkileri ve çıkar dengelerinde uzmanlaşmış ve tüm fazlalıklarından arınmış şahsiyetsiz bir şahıs, ama en nihayetinde insan ve unutamadığı şeyler de var onu üzen ve pişman eden. Devlet kademelerinde iyice yükselenlerin iktidarları üzerinden meşruluk kazanan eylemleri, ve bu eylemlerin tarihin hassas terazisinde tartılması meselesi tarihle birlikte sürüp gidecek. Bu film de bu meselede bir damar yakalamaya çalışıyor. Merak ediyorum, acaba İtalyan'lar bu karakter cok masum gösterilmiş diye kızıyorlar mıdır. Bu arada Androtti'i tüm davalarından ceza almadan "kurtulıyor".

Androtti'nin unutamadığı şeyler siyasi yol arkadaşını kaçıran Kızıl Tugaylar'ın elinden kurtarılması mümkün olduğu halde kurtarmaması. Politikanın gerektirdiği rasyonel aklın vicdanında açtığı en büyük yara buymuş; acaba nerden biliniyor. Bir de kendine bile itiraf edemediği bastırılmış aşkı varmış, ölmüş daha doğmadan (bu bende sempati yarattı, elindeki iktidarı bu yönde kullanmayan bir sağcı politikacı; acaba gerçekten Sovyet düşmanlığına ve komünizm mücadelesine mi adamıştır kendini sahiden). Onun haricinde Androtti verdiği "büyük" mücadelelerin detaylarına gizlenmiş şahsiyeti. Az kalori tüketen çok yaşar hesabı, az insanı vasıflar sergileyenin politik ömrü uzun olur kuralını uygulamış yaşamı boyunca. Mahkeme cezalandırmamış ama mutsuz bitmiş kariyeri; filmin mesajları bunlar, daha öteye geçip ahlaki bir tutum takınmıyor.

Bu filme benzer bir film çekilmek istense sanırım yeterli derinlikte siyasetçi bulma sorunu yaşanırdı Türkiye'de. Çünkü film bir hayat felsefesine dayanarak, onun nice acılar yaratan sonuçlarına değinmeden bir hikaye aktarıyor izleyiciye. Bizdeki siyasetçiler işlense herhalde dış sese çok ihtiyaç olurdu filmde. Belki Süleyman Demirel ağzından akıl oyunları içeren bir senaryo absürd kaçmayabilirdi, diğer sağcı politikacılarımızın durumu pek parlak olmazdı herhalde. Bu film belki Nixon/Frost filmi ile çok benzer mesajlar içeriyor. İkisini yakın zamanda izlediğmden, ve sağcı politikacıların felsefesine pek merak duymadığımdan filmden çok haz almadığımı belirterek bitireyim.